Nereden başlasam?

Burak Sargut
2 min readJun 8, 2018

--

Yaradılış gereği tek başına yaşayamaz insan. Herbirimiz, hayat dediğimiz bu süreçte onlarca zorluk, üstesinden gelinmesi gereken durum ve olay ile yüz yüze kalırız defalarca kez. Kiminde sınıfta kalsak da bu zorlukların, hala mücadeleye devam edebiliyorsak pek çoğunun üstesinden gelebildiğimizden değil midir?

Tabi ki bireysel değildir bu başarı. Olamaz da. Çünkü hayatın zorlukları karşısında tek başına yetersizdir insan. Yalnız kendilerine inanan insanların yenilgiye mahkumiyetleri ile, birlik ve dayanışmayla başarı ve mutluluğu yakalayanlar da bunun en güzel ispatıdır. Sosyal ilişkilerimiz bizi birbirimize yakınlaştırmakta hatta bağlamaktadır. Toplumu oluşturan biz bireylerin duygu, düşünce ve ortak çıkarlarının birbirlerine karşılıklı olarak bağlanması da dayanışma ve yardımlaşmayı ortaya çıkarmaktadır. Bu dayanışma ve yardımlaşma duygusu, yaşayabilme, zorlukları yenebilme, başarı elde edebilme; kısacası iyi yaşamamıza yardımcı olacak sonuçların başlangıcıdır.

Sosyal bir varlığız sonuçta. Çevremizde olup biten her şeyden bir şekilde etkileniriz. Bu etkidir bizi yaralayan da zirveye çıkaran da. Yani önce en bencilce baktığımızda konuya, kendi iyiliğimiz için iyileştirmeli, geliştirmeli, güzelleştirmeliyiz çevremizi. Hele bir de gönüllü oldu mu bu çorbada tuzu olma durumu, tadından yenmez. Herhangi bir karşılık ya da çıkar beklemeden bir başkasının dünyasını güzelleştirebilmenin hazzı çok da zor değil üstelik. Bunu kendine görev edinmiş, bireyler ve hatta bireyler ile devlet arasında köprü mekanizması olabilen kurumlar örgütler çokça mevcut toplumda. Kiminin amacı sağlık, kiminin amacı eğitim, kiminin barış, kiminin insan hakları. Ana mantıkları hep aynı; İyiliği paylaş, dayanışmayı yaşa. Önce kişiyi yaşat, en iyiye ulaştır, böylece toplumunu ve ülkeni kalkındır.

Türk toplumunun temelinde de vardır bu olgu ve şimdi STK diye kısalttığımız bu olgunun en büyük destekçileri. Geçenlerde kızımın bir sınavına çalışırken tekrar ettiklerine kulak misafir olmuştum. Bin yıl önce yazılan Divanü Lûgati’t-Türk’te de anlattığı gibi ; Uygur bey ve hatunlarının kurdukları “muyan” yani sevap-hayır kurumlarında ihtiyacı olanlara eğitim imkanı, muhtaç hastalara hastane ve yolculara, yoksullara barınaklar bulunmaktaydı. Türk-İslam dünyasında ‘vakıf’ olarak yer alan sayısız nadide oluşum ve kurum da hep benzer amaçlar için kurulmuştu. Şüphesiz ki, bu yardımlaşma duygusu, Türk toplum ve uygarlıklarının yüzyıllar boyu varolabilmesinin temel nedenlerindendir. Sivil Toplum Kurumları, bugün artık, “muyan” olmanın yanında, özlenen toplum yaşamının oluşturulmasına da büyük katkıdır.

Gelişen teknolojinin yaşamımız üzerindeki göreceli negatif etkileri ile insanlar arası iletişimimizin azaldığı, bireyi toplumsal paylaşımdan gitgide uzaklaştırıp, yanlızlaştırdığının sıklıkla kabul edildiği günümüzde, bu negatifi artıya çevirmek ve hatta teknolojiyi kullananıp bu kurumları ve Yardımlaşma-Dayanışma olgusunu yeşertmek ve geliştirmek de elimizde.

Nereden mi başlasam? Siz kısa yolu biliyorsunuz.

Sadece bir kaç adım ötemizde…

--

--