Değişmeyen tek şey değişimin kendisi

Burak Sargut
2 min readSep 27, 2018

--

Her daim popüler ve gündemde olan bir konu olmuştur “Değişim”. Her birimizin en az bir kaç sefer kullandığı meşhur Heraklitos sözü gibi; “Değişmeyen tek şey değişimin kendisi.”

Peki nedir bu yaşamımızın her alanını dönem dönem derinden etkileyen, artçıları ile bile en şiddetli etkileri yapmaya yetebilen güç?

Sözlükte, en genel anlamı ile değişme-değişim kavramı; nesnel gerçekteki tüm algılanabilir olay, durum ve nesnelerin sürekli bir başkalaşma içinde olduğunu dile getirir. Ya da bir cismin, durumun veya kişinin eski halinden yeni haline geçişine denir.

Değişim için pek çok yola çıkış, gelişim ile iç içedir çoğu zaman. Aslında insanoğlunun var olduğu ilk günden beri yaşanan bu genel anlamlı pozitif hal değişimidir şu anki koşullara ulaştıran bizleri. Ve böylelikle de bu olgu insan denen varlığın değişmez ve pek çok döneminde var olacak bir parçası olmuştur. Bir nevi yaşamının bir uzvu durumundaki bu kavrama ayak uyduramaz ise insan, bir şeylerin dışında-belki kimi zaman gerisinde- kalacağını bilir. Ama pek çok durumda olduğu gibi, çoğu zaman bu bilinç bu kavrama gösterilen dirence de karşı gelemez.

Değişime gösterilen direncin ana nedeninde bireylerin istekleri ile değişimlerin uyuşmaması ve kimi zaman karşı karşıya kalması gelir. Ahmet Hamdi Tanpınar’ın ifadesi ile “Hiç kimse değişime karşı değildir, yeter ki ucu kendisine dokunmasın.“

Herhangi bir gereksinim ile ters düşen değişimler doğrudan gelecek bir dirence her zaman açıktır ve ortadan kaldırılması, yaşamın her alanında; evde, işte, ikili veya çoklu toplumsal ilişkilerde, sporda ya da sanatta farklılık göstermekle birlikte uzun zamanlar da almaktadır.

Minimum sorun ile atlatılıp, uzun vadede verimli meyvelerin toplanabildiği, yaşamın içine adapte edilebilen değişimler, nedenlerin ve sonuçların net olarak sergilendiği, işbirliğinin ağırlıkta olduğu değişme ve değişim süreçleri olmaktadır. Bilinç, farkındalık ve öğrenme kanımca bu sürecin en önemli panzehiridir.

Burada akla şu soru gelir hemen: “Değişim mi zor ?” ya da “Değişimi yönetebilmek mi?”

Gerek bireysel, gerekse grup bazlı değişimleri yönetebilmenin hedefinde değişime uğrayan kişi, grup ya da kurumun durumu özümsemesini sağlayarak, yeni duruma karşı yaklaşımını ve davranışını değiştirebilmek gelmektedir. Bu değişimi içselleştirebilmek, bu süreci ve geçişi yönetmenin kilididir. Neden değişmemiz ya da değişilmesi gerektiğini bilmek, anlamak. İşte en önemlisi bu bence. Sonrası kendiliğinden gelecektir zaten.

Mutlaka sizlerin de bildiğini düşündüğüm aşağıdaki olay da buna çok güzel bir örnek değil midir?

“Kartallar 40 yaşına geldiklerinde zor bir kararla karşı karşıya kalırlarmış. Pençeleri sertleştiğinden esnekliğini yitirmiş bu da avladığı hayvanları kavramasına engel teşkil etmektedir. Artık eskisi gibi büyük avların peşinden gidemez, gagası uzayarak göğsüne doğru kıvrılır, tüyleri de kartlaştığından uçması da zorlaşırmış.

Bu halde göklerinin hakiminin önünde iki seçenek bulunurmuş; ya bu durumu kabullenecek ve yaşayabildiği kadar yaşayacak ya da oldukça zahmetli olan yeniden doğuşunu başlatacak. Eğer ikinci seçeneği seçerse yani yaşlanarak ölmek yerine değişimi seçerse, tek başına bir dağın tepesine yeni ve geçici yuvasına uçarmış. Önce gagasını sert kayalara vurarak yerinden söker ve yeniden çıkmasını beklermiş uzun bir süre. Gagası çıktıktan sonra bu yeni ve güçlü gagası ile pençelerini söker, yerine gelen pençelerle bu defa kartlaşmış tüylerini yolarmış acılar içinde. Bu süreçte kah açlığa dayanırlarmış, kah soğuğa, fırtınalara ve 150 gün sonra yirmi yıl veya daha fazla yaşamasını sağlayan bu yeni doğuşun ardından gerçekleşen değişimle beraber tekrar gökyüzüne doğru yola koyulurmuş; Değişmiş olarak, yeniden başlamak üzere…”

--

--